Organizasyonun Yaşam Döngüsü
Organizasyonların da, tıpkı canlı organizmalar gibi, doğumdan-ölüme uzanan bir yaşam döngüleri vardır. Organizasyon, girişimci bir ruhla oluşturulur. Enerji seviyesi ve heyecan üst düzeydedir. Hedeflenen ilk sonuçları almaya başlamak için, bir emekleme-öğrenme dönemini atlatmak gerekir. Ardından, büyüme evreleri gelir. Bu evrelere, ilk gençlik ve ergenlik dönemlerine karşılık gelir. Vizyon ve yüksek enerjinin oluşturduğu sinerji, organizasyon içinde bir sinerji yaratır. Bu sinerji, karşılaşılan tüm sorunların aşılmasını sağlar organizasyon büyümeye başlar. Bu süreç, başlangıçta konulan hedeflerin kısa sürede yakalandığı, yeni hedeflerin konduğu, motivasyonun üst düzeyde olduğu, baş döndürücü bir süreçtir. Daha sonra da değineceğimiz gibi, bu sürecin iyi yönetilmesi, yaşam döngüsünün ileri aşamaları açısından, çok önemlidir.
Evrensel bir kural vardır. Büyüme, sürekli devam etmez, edemez. Bir sistem, bir organizasyon büyüdükçe, onu daha da büyütmek için gereken güç-çaba da katlı olarak artar. Bu durumun göstergesi, büyüme oranındaki azalma ile kendini gösterir. Her organizasyon, bir süre sonra, büyümenin-gelişmenin yavaşladığı bir sürece girer. Giderek, büyüme-gelişme durma noktasına gelir. Buna doygunluk noktası da diyebiliriz.
Liderlik özelliklerinin önem Kazandığı nokta, yukarıda sözünü ettiğimiz, doygunluk noktasıdır. Geleceği öngörebilen liderler, bu noktada, işler hala iyi giderken, organizasyonları için yeni bir çıkış süreci oluşturmak için çalışırlar. Organizasyona yeni bir heyecan, yeni bir vizyon lazımdır. Bunu başarabilen liderler, organizasyonlarının sürdürülebilirliğini güvence altına almış olurlar.
Doygunluk noktasına yaklaşıldığında, yeni bir çıkış, yeni bir dönüşüm hamlesi yapılamadığında; organizasyonun kaçınılmaz çöküşüne giden süreç başlamış olur. İşin ilginç yanı, böyle bir sürece girildiği yöneticiler ve yönetilenler tarafından fark edilmez. Herkes durumdan memnundur. İşler iyi gitmektedir. Şirket yöneticileri kendilerini çok başarılı hissederler ve bunun tadını çıkarırlar. Giderek kemikleşmiş bir organizasyon yapısı oluşur. Kendini başarılı gören bir organizasyon, değişim ihtiyacı duymaz. Paylaşılan vizyonun verdiği heyecan giderek kaybolur. Çalışanlar kendi içine kapanır. İş birliği ruhu giderek kaybolur. Bunların sonunda, yavaş yavaş iş hacminde azalmalar görülmeye başlar. Yöneticiler biraz telaşlanır. Çare olarak, organizasyon ve iş akışında bazı sistemsel değişiklikler yapılır. Bu tedbirler bürokrasiyi arttırır. Öyle ki, bürokrasi işin ve hedeflerin önüne geçmeye başlar.
Yöneticiler, önce; kötü gidişin, dış koşullardaki değişikliklerin doğal sonucu olduğunu öne sürerler. Sonraları, iş, çalışanların beceriksizliğine kadar gelir. Kimse, olup bitenlerle ilgili kendi rolünü, etkisini düşünmez; düşünmek istemez. Durumu değiştirmek için, can havliyle önlemler alınır. Hesapsız yatırımlar yapılır. Kurtarıcı olarak üst yöneticiler transfer edilir. Transferler, ara kademeler için de yapılır. Bu nafile çabadır. Bu çöküş sürecinde hiçbirisi çare olmaz.
Sonrası, organizasyonun ve işletmenin sahneden çekilmesi aşamasıdır. İflas, kayyuma devir ya da el değiştirme söz konusudur. Her canlı organizma gibi ölüm kaçınılmazdır. Organizasyonu bu noktadan, tekrar hayata döndürmek mümkün olabilir elbette. Ancak, bu dönüşümün, çöküşü yaratan kadrolarla yapılamayacağı da aşikârdır.
Bu süreci, ancak; organizasyonun olgunluk döneminde atılacak adımlar, değiştirebilir. Yeni bir çıkış süreci yakalamak, yeni bir dönüşümün temellerini atmak; işler yolunda giderken, mümkündür. Bu aşamada, bu amaçla yapılacak her şey sonuç verecektir. Olgunluk süreci yenilenme sürecine dönüşmelidir. Yenilenme, yeniden doğuş anlamına gelir. Yeni bir yaşam döngüsü, yeni yaşam döngüleri demektir.
En iyi çözüm, problemin ortaya çıkmasını önlemektir. Bu kalite yönetiminde de böyledir, şirket yönetiminde de böyledir.
Konu ne olursa olsun, problemler; ortaya çıkmadan önce, ipuçları ortaya çıkar. Bunların farkına varabilirsek, problem ortaya çıkmadan önlem alabiliriz. Farkındalığımızı geliştirmek için, sistemin bütünü ile ilgilenmemiz, günlük detaylara boğulmadan, bütünü görebilmemiz gerekir. Bütünü yönetebilirsek, detayları da yönetiriz.
M. Fatih Sütçüler