Verimlilik Ve Kapasite – Bir Durum Hikâyesi

Düşük kapasite ile çalışmakta olan bir firmada, genel olarak, verimlilik konusu geri planda kalır. Konu gündeme getirildiğinde ise, “gerçek sorunun iş hacminin azlığı olduğu ve işlerin artması durumunda tüm sorunların çözüleceği” dile getirilir. Kapasite fazlasının olduğu, makine ve eleman bolluğu olan bir ortamda, bu söylemler bir rehavetin göstergesidir. Aslında söylenmek istenen, “mevcut durumda kaynak bolluğumuz var, verimliliği gözetmeye ihtiyaç şu an için yok” gibisinden bir şeydir. İşletme için asıl tehlike de bu noktadadır. Kaynak bolluğunun doğurduğu rehavet ortamında, işler olması gerekenden daha düşük tempoda yapılır. Bu durum pek çok kayıp oluşturur. Bu kayıpların hiç birisi göze görünmez, dikkat çekmez.

Bu rehavet gerçekte bir tuzak gibidir. Sistem giderek hantallaşır. Olası iş fırsatlarına kısa sürede cevap verilemez. Cevap verilse bile, görüşmeler maliyet konusunda tıkanır kalır. Hantal yapı, görünmeyen kayıp kalemleri ve genel giderler baskıları sonucunda, gerçek maliyetlerin yükselmesine neden olur. Firma, iş hacmini arttırmak için pek çok girişimde bulunur. Ancak fiyat teklifleri yüksek bulunur. Girişimler sonuçsuz kalır. Sorun mevcut yapının içinde değerlendirildiği için, yöneticiler işin içinden çıkamaz ve artık klasikleşen bir gerekçeye sığınırlar; “bu hedef fiyatlara ulaşmak mümkün değil. Rakipler, ne olursa olsun işi almak için zararına çalışıyorlar! ”

Yukarıda sözünü ettiğimiz rehavet ortamı için “tuzak” ifadesini kullandık. Böyle bir ortamda çalışan kişiler, giderek bunu doğal bir durum olarak kabul ederler, kanıksarlar. Öyle ki; başka türlüsü mümkün görünmez. Ve herkes için sorun, yalnızca işlerin azlığından ibarettir.

Tuzak olarak nitelediğimiz bu rehavet ortamının olumsuz etkilerini daha iyi anlayabilmek için, firmanın iş hacminde bir şekilde artış olduğunu, düşünelim. Yerleşik kanıya göre, bu durumda tüm sorunların ortadan kalması gerekir değil mi? Gerçekte, çok farklı bir durum ortaya çıkar. Önce fazla mesailer artar. Daha sonra eleman artışı ihtiyacı baş gösterir. Elemanlar alınır, bu defa da makineler, üretim hatları yetersiz kalır. Yeni makineler, alet edevat alınır. Ciddi yatırımlar yapılır. Bütün gayretlere rağmen, açık siparişler had safhada olur. Ciddi kalite problemleri ve buna bağlı olarak müşteri şikâyetleri oluşur. Yöneticiler, kendilerini bir karmaşanın içinde bulurlar. Firmada tüm işler acildir ve her iş aynı önem derecesine sahiptir. Durum giderek bir sarmala dönüşür, çabaladıkça sorunlar artar, krizler derinleşir.

İş hacmindeki artış, hiçbir sorunu çözmediği gibi, ek külfetler yaratmış gibi olur. Buna bağlı olarak, maliyetler kontrolden çıkar ve iş hacmindeki artışın sürdürülmesi olanaksız hale gelir. Siparişler yavaş yavaş azalır. Giderek başlangıç noktasına geri dönülür. Bir farkla ki; eskisine göre kaynak bolluğu daha da artmıştır. Bu daha çok rehavet, daha çok verimsizlik demektir.

Bu anlattıklarımız, gerçek gözlemlere dayanmaktadır. Bu negatif sarmaldan kurtulmanın yolu, verimlilikten geçmektedir. Kapasitenin ne kadarı kullanılıyorsa, maksimum verimle kullanılmalıdır. Verimlilik, firmanın gelişimi ve sürekliliği için bir kaldıraç noktasıdır. Yöneticilere düşen bu kaldıraç noktasına uygun kuvvette asılmaktan ibarettir.

M. Fatih Sütçüler